1. Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz. Daha Fazla Bilgi.

Her Telden Takunya...

'HER TELDEN' forumunda C.POLAT tarafından 25 Aralık 2010 tarihinde açılan konu

  1. C.POLAT

    C.POLAT Üye Balıkçı

    Katılım:
    14 Temmuz 2010
    Mesaj:
    279
    Alınan Beğeniler:
    0
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    DENİZ
    Takunya


    Önce şöyle bir gökyüzüne doğru yükseldi, ardından fır fır dönerek hedefe yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı! Ele geçmez manzarayı takip eden biri kısılmış iki şaşkın göz ve ekşi bir surat, duyduğu şangırtıyla irkildi. Ensesine takunyayı yiyen Çaycı Mehmet bir yanda, elindeki tepsi öbür yanda... Çocuğun biri, aşırdığı bir çift pabuç ve kemerinin ucundan sürüklediği ütüsü kaçmış pantolonla kahvenin önünden geçiyor. Manzaradaki diğer aktör, fiyasko bir atış yaparak hedefi ıskalamanın pişmanlığıyla merdivenlerden gerisin geriye dönmüş tek takunyalı, koca göbekli bir adam. Peştamalı sıyırmış takır tukur, hamam tarafına seğirtiyor.

    Kahvedekilerin şaşkın bakışları arasında Çaycı Mehmet ağır hareketlerle ensesini ovalayarak yerinden doğruldu. Garibi bir sandalyeye oturttular, yüzünü yıkadılar, kolonya koklattılar. Beş on dakika sonra kendine gelebildi. Neden sonra etrafındaki çemberi saf bakışlarla süzerek, "O neydi öyle?" diye sordu. Çevredekiler, eline takunyayı tutuşturdular ve şahit oldukları kadarıyla olayı anlatmaya çalıştılar.

    Çaycı Mehmet, iyi niyetli bir adam sayılırdı. Takunyayı kafasına atan adam gelip özür dileseydi, affederdi belki; ama adamın hiçbir şey olmamışçasına dönüp gitmesi onu çileden çıkartmıştı. İçinden, "Ne demek yani? Sen kalk merdivenin başından koca takunyayı adamın kafasına geçir, sonra da kaç git! Olacak iş mi? Elbet seni bulur, öcümü alırım!" diye geçirdi.

    Takunyayı atan Osman Emmi, oralarda misafir sayılırdı. İstanbul'a, askerdeki oğlunu görmek için gelmişti. Arabadan inince, hem yol yorgunluğunu alsın hem de ter kokusunu gidersin, diye rast gediği bir hamama girivermişti. Hamamcının verdiği anahtarı almış, gösterdiği dolaba eşyalarını yerleştirmişti.

    Ama bir şeyi unutmuştu. Gerçi nereden bilsindi gariban. İstanbul tekin değildi. Üstünü başını çıkarmış, sabun almak için hamamcıya doğru yürümüştü ki, on beş-on altı yaşlarında bir delikanlının dolabını kurcaladığına şahit oldu. Hırsız, dur demeye kalmadan, Osman Emmi'nin ayakkabılarıyla pantolonunu uçurmuştu bile.

    Osman Emmi'nin bütün parası cüzdanda, cüzdan pantolonda, pantolon çocukta. O da Allah'ına sığınıp koştu çocuğun peşinden. Lâkin lastik ayakkabıyla ıslak takunya bir olur mu? Üçüncü adımda kendini yerde yatarken buldu. Merdivenlerin yarısını su bidonu gibi yuvarlana yuvarlana indikten sonra baktı ki yetişmenin çaresi yok, çıkardı sol ayağındaki takunyayı, hırsızın arkasından fırlattı.

    Gerisi mâlum…
    Soluk soluğa vardı hamama. Kapıyı örttü, arkasına yaslandı. Derin derin nefes alıp kendine gelmeye çalışırken hamamcı dikildi karşısına. Adam hem şaşırmış hem de kızmıştı

    - Bre adam! Üstün çıplak, ayağın toynak ne koşuyon sokaklarda, ayıp değil mi? Senin yüzünden mahalleliden lâf işiteceğiz.

    Dışarıda çoluğu var çocuğu var! Allah Allah.
    Konuşurken, adamın gözü takunyaya ilişti.

    - Hem bunun biri nerede, diye sordu merakla.

    Osman Emmi yutkundu, olanları anlatsa olmazdı.

    - Koşarken düştü herhâlde, dedi. Adamın suratı iyice asılmıştı.

    - Gidip alsana o zaman!

    - Boş ver şimdi takunyayı, hamamda bir çocuk vardı.

    Pantolonumla ayakkabımı…

    Hamamcı Osman Emmi'nin lâfını ağzına tıktı:

    - Ne demek boş ver! Ben bu takunyaları Tosya'da Hasan Usta'ya özel yaptırdım. Ağacını falan yerden kestirdim. Lastiğini filan kişiye çaktırdım...

    Uzadıkça uzadı. Hamamcı söylendi durdu.Osman Emmi baktı hamamcının ağzı kalabalık,

    - Yeter yahu söylediğin! Kaç paraysa veririz yeter ki başımı ağrıtma, diyerek kestirip attı.

    Attı ama bütün parasının pantolonuyla gittiğini unuttu.

    Hamamcı anasının gözü, zeytinyağı gibi çıktı yukarı.

    - Efendi, ben burada takunya satmıyorum. Nasıl düşürdüysen git getir takunyamı, yoksa ceketini pantolonunu vermem.

    Adam pantolon deyince, Osman Emmi'de jeton düştü. Hamamcıya hırsızı anlatmadığını fark etti. Anlatmaya başladı ama adam sinir küpü. Açtı ağzını yumdu gözünü:

    - Bana ne efendi! Ben sana anahtar vermiş miyim? Benim işim oraya kadar. Kilitleseydin dolabını. Anlamam! Hem hem takunyayı hem de hamam parasını getireceksin, o kadar. Yoksa eşyanı alamazsın.

    Osman emmi bu ekşi suratla uğraşmaktansa alttan alayım diye niyetlendi:

    - Takunyanın yenisini alsam…

    - Bulursan alırsın.

    - Neden?

    - Hasan Usta ramazanda rahmetli oldu. Tosya'da bile bulamazsın. Ben takunyamı isterim.

    Aslında ne elbiseleri ne de eşyaları umurundaydı Osman Emmi'nin. Gel gör ki geliniyle hanımının hediyeleri hamamcıda mahsur kalmıştı. Hediyeleri oğlana vermezse olmazdı. Hem olay duyulur köyde rezil olurdu hem de... "Neyse, buluruz bir çaresini." dedi içinden.

    Osman Emmi, takunyayı aramak için çıkarken hamamcı arkasından bağırdı:

    - Hemen yakınlarda düşürmüşsündür. Bul gel! Hamam parası istemez. Peştamala da dikkat et, Halep malıdır. Onu da kaptırayım deme.

    Aslında hamamcının derdi ne takunyaydı ne de peştamal. Adam Osman Emmi'nin takunyayı getirmek istememesine kızıp, işi inada bindirmişti.

    Osman Emmi utana sıkıla kapıdan çıktı. İçinden bir dolu söylendi durdu. Şimdi ne yüzle gidip takunyayı geri isteyecekti adamdan? "Hani o senin kafana geçirdiğim takunya var ya, onu hamamcı istiyor. Lütfen verir misin?" mi diyecekti? Başı önde, tek takunya ayağında, ağır ağır inmeye başladı merdivenleri. Kahvenin önündekilerden birkaçı onu hemen fark etti. Hatta biri merdivenlere doğru koşmaya yeltendi ama çaycı,

    - Hele bir dur. Adam zaten bu yana geliyor. Gelsin de derdini anlayalım, diyerek geri çevirdi.

    Osman Emmi ise attığı her adımda sırtına binen manevî ağırlıktan biraz daha eziliyor, merdivenin dibine varmadan eriyip, gözden kaybolmak istiyordu. İnene kadar başını yerden kaldırmadı. Utanınca kulaklarının ucuna kadar kıpkırmızı olurdu ya bu defaki başkaydı. Vücudunu öyle bir ateş basmıştı ki, kibrit çaksalar alev alacaktı. Sıkıldı, çok sıkıldı. Kalbinin zikrini duyacak kadar içine gömüldü.

    Tel sandalyeye ilişmiş, kafası sargılı adam çekti çıkardı onu derinlerden.

    - Buyur emmi! Tellağı sormaya mı geldin, sabun istemeye mi?

    Osman Emmi hafiften başını doğrulttu,

    - Yok, onun için değil. Ben özür dilemeye geldim.

    Çaycının az önceki alaycı ses tonu sertleşti.

    - Onu kaçmadan evvel diyecektin, şimdi ne yüzle geldin buraya.

    - Şey... Hakkını helâl et demeye geldim ya işte. Hakkın hatırı varsa yüz mü sorulur adama?

    - Etmem! Ahtım var. Bu takunyayı senin kafana vurmadan hakkımı helâl etmem.

    - Peki, vurunca takunyayı bana verir misin?
    Kahvedekiler asıl meseleyi anlamıştı. Hem başka türlü olsa neden tekrar peştamalla insindi ki? Hep beraber gülüşmeye başladılar.

    Çaycı,
    - Senin derdin takunyaymış demek Emmi! Takunya bana lâzım değil kafana vurayım da ondan sonra sen ne edersen et.

    Osman emmi bu teklifi başta kolaylıkla kabul etmişti ama sonradan gözü Çaycı'nın elindeki takunyaya ilişince içini bir korku sardı. "Bayağı da büyükmüş! Hem köşeleri de sivri. Mazallah ucu denk gelse adamın kafasını kırması işten bile değil. İnşallah mektepteki hocamın dediği kadar kalındır kafam!" diye geçirdi içinden.

    Çaycı, merdivenin başına geçti, Osman Emmi'yi de Çaycı'nın isabet aldığı noktaya diktiler. İşgüzarlardan biri de eline bir tepsiyle üç beş de bardak tutuşturmuştu. Osman emmi sırtını merdivene dönüp beklemeye başladı. Ama ne bekleyiş! Ha attı ha atacak; ha vurdu ha vuracak ama ses seda yok. Arkaya dönmeye yeltenecekti ki bir ihtar tokat gibi çarptı yüzüne:

    - Bakarsan bunu saymam, bir daha atarım.

    Çaresiz tekrar döndü önüne. Ama bu eziyet bir başka eziyetti. Adam bir atsa, takunya kafaya bir çarpsa her şey bitecek, kurtulacaktı. Gel gör ki adamın atmaya hiç niyeti yoktu. Resmen Çin işkencesi yapıyordu. Osman Emmi'nin kel kafasında bulgur bulgur terler birikmeye başladı. Kalp atışları hızlandı. Adam, bir türlü fırlatmıyordu. Osman Emmi, "Atsana be kardeşim!" diye bağırdı. Üç saniye geçmedi, cevabını aldı:

    - Sen beni habersizken yakalamıştın. Bekle öylece!
    Bir süre sonra kafasını kıracak takunyayı beklemek dayanılmaz bir hâl almaya başladı. Osman Emmi'nin elleri ayakları titriyor, karnına bıçak gibi kramplar giriyordu. Duyduğu her tıkırtıyla yüreği hop hop ediyor, aradan geçen saniyeler uzayıp yıl oluyordu.

    Daha fazla dayanamadı. Ne gözlerini açacak gücü kalmıştı, ne dizlerini tutacak takati. Gözlerinden gelen yaş son nokta oldu. Yıkılıp kaldı dizlerini üstüne. "Şekerim düştü herhâlde." dedi kendini kaldırmaya çalışanlara. Yalan da sayılmazdı. Korku ne tansiyon koymuştu yerinde ne şeker. Kalkarken göz ucuyla merdiveni yokladı, kimsecikler yoktu. Şöyle etrafa göz gezdirdi. Çaycı ocağın başına geçmiş çay demlemekle meşguldü. Biraz kızgın biraz da ağlamaklı çıkıştı.

    - Utanmadın mı be herif dalga geçmeye! Karşında baban yaşında adam var, madem atmayacaktın ne diye soytarı ettin beni el âlemin önünde.

    Çaycı Mehmet gülümseyerek cevap verdi:

    - Amca hele bir çayımı iç de neden böyle yaptığımı anlatayım. Mehmet, çay ocağındaki herkesi dışarı çıkardı bir çay da kendisine koyup Osman Emmi'nin karşısına oturdu. Gözlerinin içine baktı. Kızgın, kızarmış, nemli gözlere ve anlatmaya başladı:

    - Dünyada en büyük dert nedir, bilir misin?

    - Nedir?

    - Akıldır. En büyük rahat da başa gelecek şeyleri bilmemektir.

    Akıl sağ olsun bu rahatı hiç vermez. İnsanın başına gelecekleri haber verip dünyanın lezzetini kaçırır. Çoğu adam bu yüzden akıldan istifa edip düşünmeyi terk etmişlerdir. İşte o takunyayla başını acıtmaktansa aklını tahrik ettim. Aklın, o vazifeyi benim namıma çok daha güzel yaptı.

    Aldığı ilginç cevap, Osman Emmi'nin hoşuna gitmişti. Çaycı Mehmet'e gülümseyerek:

    - Sen de çok derin adammışsın ha! Maşallah! Kimden öğrendin bu dersleri, diye sordu.

    - Akciğerlerimden!

    Osman Emmi şaşırmıştı. Sadece boş boş etrafına bakınmakla yetindi. Çayçı, devam etti:

    - Ben öleceğim Emmi, cigerlerim tükenmiş. Bunu öğreneli beri, o akıl denilen azap âleti her günümü kabir gibi dar ediyor bana.

    Daha ölmeden bin defa kabre soktu çıkardı beni. Başıma gelecek olan o dehşetli ânı bana her gün yaşatıyor. Aman bana üzülme ha! Sen de çok kalacağa benzemiyorsun. Çok geçmez, gelirsin peşimden.

    Osman Emmi yarım ağız bir tebessümle geçiştirdi Çaycı'nın esprisini.

    - Yahu arkadaşım böyle şeyleri fazla düşünme. Sonra daha da fena olursun. Bunları unut, kendini bir şeylerle oyala.
    Bu defa Çaycı Mehmet gülümsedi.

    - Oyalamak mı? Ben onu unutunca o beni unutmuyor ki. Alarmı kapatınca tehlike geçiyor mu? Aslında akıl, acı söyleyen bir dosttur! Önce derdini teşhis eder; sonra çözümünü ara bul der.

    Takunya daha senin kafana inmeden aklın seni yüz defa tedbir al diye ihtar etmedi mi? Benim de aklım simdi bana kabrin arkası için tedbir almamı ihtar ediyor. Esasında ben size göre şanslıyım. Ya habersiz, tedbirsiz eli boş gitseydim?

    Çaycı elindeki takunyayı var gücüyle masanın ortasına vurup masadan kalktı. Osman Emmi takunyayı sağ eline aldı ve yine tek takunyayla hamama doğru yöneldi. Hamamcı, kapının önüne dikilmişti.

    - Buldun mu takunyayı, diye bağırdı ama bir cevap alamadı.

    Tekrar sordu:

    - Neredeymiş takunya?

    Osman Emmi iki yutkundu sonra,

    - Bana akıl almaya gitmiş, dedi.

    Emrah Bilge Merdivan /YAĞMUR Dergisi'nden ALINTIDIR.
     
  2. İsmail ESENCAN

    İsmail ESENCAN Admin Admin

    Katılım:
    19 Eylül 2008
    Mesaj:
    11,450
    Alınan Beğeniler:
    10,056
    Ödül Puanları:
    5,113
    Şehir:
    İzmir
    Web Sitesi:
    Cevap: Takunya...

    Cem, gerçekten harika bir kıssadan hisse, Allah herkese o aklı aratmadan vermeyi nasip etsin.:)
     
  3. Mustafa CUMBUL

    Mustafa CUMBUL Gold Üye Gold Üye

    Katılım:
    16 Ekim 2010
    Mesaj:
    800
    Alınan Beğeniler:
    19
    Ödül Puanları:
    2
    Şehir:
    Deniz
    Cevap: Takunya...

    Paylaşımın için teşekkür ederim.Allah bizi akıl arayanlardan eylemesin.
     
  4. Ferit ERTÖZ

    Ferit ERTÖZ Gold Üye Gold Üye

    Katılım:
    7 Nisan 2010
    Mesaj:
    800
    Alınan Beğeniler:
    10
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    FOÇA-MORDOĞAN
    Cevap: Takunya...

    Yine güzel bir paylaşım geldi senden Mustafa :)

    Teşekkürler :)
     
  5. Hür MOL

    Hür MOL Gold Üye Gold Üye

    Katılım:
    7 Kasım 2009
    Mesaj:
    225
    Alınan Beğeniler:
    4
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    Ege Bölgesi
    Cevap: Takunya...

    Çok beğendim Cem. :) eline sağlık kardeşim. Paylaşımın için teşekkürler.
     
  6. Hasan Karataş

    Hasan Karataş Gold Üye Gold Üye

    Katılım:
    24 Şubat 2010
    Mesaj:
    800
    Alınan Beğeniler:
    9
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    Marmara
    Cevap: Takunya...

    Paylaşım için teşekkürler Cem.
     
  7. ismail34

    ismail34 Gold Üye Gold Üye

    Katılım:
    26 Kasım 2009
    Mesaj:
    1,229
    Alınan Beğeniler:
    20
    Ödül Puanları:
    2
    Şehir:
    Türkiye
    Cevap: Takunya...

    Eline ve emeğine sağlık kardeşim,teşekkürler.
     
  8. Ayşe HARUPÇU

    Ayşe HARUPÇU Üye Balıkçı

    Katılım:
    21 Ekim 2009
    Mesaj:
    3,229
    Alınan Beğeniler:
    20
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    izmir geneli
    Cevap: Takunya...

    Paylaşım için teşekkürler kardeşim....
     
  9. mustafa ayvaz

    mustafa ayvaz Üye Balıkçı

    Katılım:
    24 Şubat 2010
    Mesaj:
    0
    Alınan Beğeniler:
    5
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    MARMARA
    Cevap: Takunya...

    Paylaşım için teşekkürler.
     
  10. C.POLAT

    C.POLAT Üye Balıkçı

    Katılım:
    14 Temmuz 2010
    Mesaj:
    279
    Alınan Beğeniler:
    0
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    DENİZ
    Cevap: Takunya...

    Dualarınıza yürekten amin diyerek hepinize ben teşekkür ederim.:)
     
  11. C.POLAT

    C.POLAT Üye Balıkçı

    Katılım:
    14 Temmuz 2010
    Mesaj:
    279
    Alınan Beğeniler:
    0
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    DENİZ
    Cevap: Takunya...

    Beğendiğinize sevindim,okuma zahmetinde bulunduğunuz için ben teşekkür ederim.:)
     

Bu Sayfayı Paylaş