1. Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz. Daha Fazla Bilgi.

Üstadlar İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–9

'Talip GİRGİN' forumunda Talip Girgin tarafından 2 Kasım 2010 tarihinde açılan konu

  1. Talip Girgin

    Talip Girgin ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    16 Mayıs 2009
    Mesaj:
    770
    Alınan Beğeniler:
    17
    Ödül Puanları:
    18
    Şehir:
    Marmara ve Trakya
    Web Sitesi:
    [​IMG]
    Resim: İnternet
    Günlük ağacı; bir başka ismi ise “Sığla” daha önce bu ağacı hiç görmemiştim. Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Köyceğiz, Fethiye, Marmaris gibi yakın çevrelerinde yetişen bu ağacın faydaları anlatmakla bitmez! Günlük ağacının, Türkiye’den başka, Rodos, Kaliforniya ve Çin’de yetiştiğini öğrendim. Bu ağacının salgısı, kozmetik sanayinin vazgeçemediği bir hammaddeymiş!
    Efendim, kış’ları burada geçirmek için gelen, “Cleopatra” bu ağacın yağını aşk iksiri ve parfüm olarak kullanır, yaz gelince gemisine varil varil doldurur, Mısır’a gidermiş!

    Günlük Ağacı’nın yongaları kurutulduktan sonra buhur, tütsü olarak, devamında ise iyi bir antiseptik ve parazitlere etkili olduğu için ilaç olarak ta kullanılıyormuş. Eskiden Mısırlıların bu salgıyı mumyalama işlemleri sırasında kullanırken, günümüzde bu sığla yağının özellikle sabun ve parfümeri endüstrisinde büyük önemi varmış, vs vs.
    Cleopatra’nın şehvetinin kaynağı belli olduğuna göre, bu ağaçların nüfusunun
    neden bu kadar çabuk yok olduğu da anlaşılıyor! Anlaşılmayan ise bu kadar değerli bir ağaca neden bölgede yeterli ilgi gösterilmediğidir. Yakın il ve ilçelerdeki “kardeş ilkokul, ortaokul, lise” öğrencilerinin diktikleri “sığla ağacı” fideleri, buradaki bu ağaçların geleceği için yeterlimidir? Bu ayrı bir tartışma konusu olsa gerek.
    06.07.1987: Efendim bugünkü yolculuğumuz asker arkadaşım Birol, onun arkadaşları Ali ve Alirıza ile. (Ali arkadaşımız bizden bir veya iki yaş küçük, Alirıza ise bizden beş altı yaş büyük) Alirıza’nın Renault steyşın arabası ile Marmaris’e doğru gitmekteyiz.
    Şirinköy’den sonra, Akçapınar’a yaklaştığımızda tünel şeklindeki yolun her iki tarafında uzanan okaliptüs ağaçları bu köyün en önemli özelliği olmuş. Akçapınar, adını buradaki bir pınardan almış...(Buraya daha sonra tekrar döneceğim) Portakal bahçeleriyle donanmış, Gökçe köyünden bir yudum güzellik! Tadarak yola devam ettik.
    Marmaris: “Dünya’da eşi sadece Kaliforniya’da olduğu söylenen “Günlük ormanı” bu ilçededir! Civardaki adalardan gelen turistlerin konakladığı, her yanı deniz, yeşillik ve kumsallar ile örtülüdür. Sahillerinde laos, mercan, barbunya, lüfer ve trança balığı avlanır. Kara avcılığı ise tavşan, dağ keçisi, ayı, keklik ve çeşitli kuşlar bakımından oldukça zengin bir ilçemiz.”

    Herhangi bir yerde oturmadan, evvela, Marmaris’in içinde, bembeyaz badanalı ve feslihan kokulu mavi pencereli evlerin arasında dolaştık. Resimler çekildik. Bar, disko ve restoranların arasından geçerek yat limanı rıhtımında turistlerin bol olduğu, ismini hatırlamadığım mekânda bambu sandalyelere oturarak, buz gibi biramızı içtik.
    Daha sonra İçmelerde denize girdik o incecik kum sahilde yürüdük, resim çekildik. Etrafa bakıyordum da, her yer kartpostal kadar güzeldi. Buraların tek kusuru bana göre, hiç alışık olmadığım kadar sıcak olmasıydı. Dönüşte hafızam beni yanıltmıyorsa Marmaris’e girmeden sol tarafta bir lunapark vardı.
    Biz hemen o muhteşem kalabalığın içine daldık!
    Efendim lunapark’ı bilirsiniz işte, çarpışan arabalar, insanı dehşete düşüren salıncaklar, gondollar, halkacılar vs. Birkaç halka atıp iki üç misline aldığımız sigaradan, kazıklanmanın verdiği o derin rahatlama ile! Kızılderili kabile reisleri gibi, kafa kafaya verip ateş çubuklarını ateşledikten sonra, bizi ikide bir yerimizden zıplatan barut kokusuna doğru yürüdük.
    Malum, tüfek attırılan çadırları herkes bilir, bir ray üzerine montalanmış demir uçakları tutan kancanın yuvarlak küçük puluna nişan alır tetiği çekersin. O’ pulu vurduğunuz zaman, kanca kurtulur ve demir uçak yerde küçük oyuk içine konulan, barut veya başka bir patlayıcının üzerine düşer ve müthiş bir patlama sesi duyulur.

    Elime namlusu düzgün bir tüfek alıp 20 tane uçağın ilkinden vurmaya başladım. Her attığımı vuruyordum. Arka arkaya gelen patlama sesleri, bizi buraya nasıl çektiyse arkamda toplanan seyircileri de öyle çekmişti. Fakat benim, arkamda toplanan kalabalıktan haberim yoktu. Son uçağı da vurduğumda, çoğunluğu yabancı turist olan insanların beni alkışlayıp tebrik etmeleri karşısında heyecanlanmış birazda utanmıştım.
    Öyle ki, heyecandan hediyemi almayı bile unuttum!
    Hava kararmış, o muhteşem renk ve ışık cümbüşünün yanı sıra, bar, disko ve restoranların müzik ziyafetleri arasından süzülerek, akşam yemeği için (özellikle) Akçapınar’a geldik. Yazımın başlarında, Akçapınara yaklaştığımızda tünel şeklindeki yolun her iki tarafında uzanan okaliptüs ağaçlarının bu köyün en önemli özelliği olduğunu ve Akçapınar adını buradaki bir pınardan aldığını yazmıştım.
    *“Akçapınar, göçlerle kurulmuş bir köy olup mazisi derin değildir. Bu nedenle yabancılar yadırganmaz, ancak köyün yeterli arazisi bulunmadığı için gelen yabancılar genelde manzarası ve asudeliğine hayran kalarak gelen maddi durumu belli bir seviyenin üstünde olan kişiler olduklarından yerli halkla aralarında sorun yaşanmamıştır."
    **"Okaliptüs Yaprağı: Yüksek ateş, soğuk algınlığı, grip ve boğaz ağrısı, bronşit, astım, akciğer enfeksiyonları, üst solunum yolu hastalıkları, romatizmalı eklemler, nevraljik ağrılar, bakteriyel deri hastalıkları durumlarında başarılı sonuçlar verir. Kullanım biçimleri: Okaliptüs çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış yaprak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyuna »

    Her şeyi ile bereketli bu toprakları keşfettikçe, buralara olan hayranlığım bir o kadar artıyordu. Pınarın üzerinde ki restaurant’ta ızgarada levrek balığı, beraberinde masamızı süsleyen çeşitli salata ve mezeler ile karnımızı doyurduk. Böyle bir akşamda, balık yenir de, en azından bir duble rakı içmeden gitmek olur mu?
    Devam edecek...!

    Kaynaklar:
    * tr.wikipedia.org
    ** ekoses.com


    50- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–1 (Arşiv)
    51- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi– 2
    52- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–3
    53- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–4-5
    54- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi 6-7
    55- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–8
    56- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–9
    57- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi-10
    58- Fethiye, İst. Yol arkadaşım–11
    59- Ege Gezisi - 12
    60- Gezi: Bölüm- 13 (Final)
     
    En son bir moderatör tarafından düzenlenmiş: 2 Kasım 2010

Bu Sayfayı Paylaş