1. Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz. Daha Fazla Bilgi.

Üstadlar Ege Gezisi - 12

'Talip GİRGİN' forumunda Talip Girgin tarafından 2 Kasım 2010 tarihinde açılan konu

  1. Talip Girgin

    Talip Girgin ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    16 Mayıs 2009
    Mesaj:
    770
    Alınan Beğeniler:
    17
    Ödül Puanları:
    18
    Şehir:
    Marmara ve Trakya
    Web Sitesi:
    [​IMG]
    On beş- on altı saat yolculuktan sonra, sabahleyin Saat 10–00 suları Topkapı’ya geldik. Tom ile bu süre zarfında kanki olmuştum! Mahalleden arkadaşlarım, Sebo, Ramazan, Arif, Yaşar ve Metin kadar samimiydik. Top oynarken, topaç çevirirken; Şahin ağabeyin kazara camını kırıp kaçarken sanki hep yanımızdaymış gibi; bu kısacık zamanda nerdeyse az daha akraba olacakmışız da, haberim yok!
    İkimizin de gözünde gözlükler, omzumuzda spor çantalar, üzerimizde spor kıyafetler ile birbirimizin omuzlarına ellerimizi atarak, ilk defa köyden şehre inmiş, birbirini kaybetmekten korkan iki arkadaş gibi! Anadolu garından çıkmaya çalışıyoruz.
    Topkapı’dan çıkana kadar, uyduruktan parfüm vs satmak isteyen yurdumun ayak üstü, adam çarpan pazarlamacılarına karşı, bazen ikimiz Türk gibi, bazen de ikimiz yabancı bir turistmiş gibi davranıyorduk! Vallahi iyi de eğleniyorduk. Bizim ülkemizde turist olmak ne kadar zormuş bunu daha iyi anlamıştım.
    Tam bu arada arkamdan biri bana seslendi “Tal****p” hayırdır inşallah; Tom ile birlikte 180 derece geri döndük.
    Sanırım ismi Yalçın’dı kendisini STFA da çalışırken tanımıştım. Fazla cıvık biri olduğu için onu sepetlemişlerdi.
    Vallahi kasılmak gibi olmasın bende bu şirketin önemli bir adamıydım. Sağ olsun Özgün beyin çalışan adama verdiği destek ve emniyet sayesinde olmuştu bütün bunlar. Defalarca denenerek, şirkete faydalı olduğu tescil edilmiş biri olarak, benden başka kaç kişi işlerin en sık olduğu temmuz ayında tatil için izin alabilirdi ki?
    Ölüm kalım mevzuu dışında büyük patron bile izine çıkamazdı! Bu şirket inşaat şirketi olduğu için izinler kışın verilirdi.
    Dolayısı ile ben yüz adet iş makinesinin çalışma saatlerini aklımda tutmanın mükafatını almıştım!
    Her neyse konuyu dağıtmayalım. Yalçın kardeş aynı sulu davranışlarını yeni işinde de sürdürüyordu. Ayak üstü kısa bir sohbete koyulduk. Tom’un yabancı olduğunu öğrendiğinde bana “ooo hadi, iyisin iyisin, bulmuşsun bir kaz ye babam ye!” demez mi?
    Hadi buyurun, cenaze namazına! Ben şimdi kendimi nasıl ifade edeceğim? Tom da, bu gerzeğin iyi bir şey anlattığını sanarak ona gülücük atıyor.
    Kendimi hemen toparlayıp Yalçın’a; Tom’un iş adamı olduğunu beni çok sevdiğini birlikte Kanada’ya gideceğimizi ve bana şirketinde iş vereceğini, ayrıca bir hafta veya on gün içinde daha on kişi götürmek istediğini “Mahalleden iki, şirketten üç arkadaşın da bizimle geleceğini fakat daha beş kişi bulmamız gerektiğini söyleyince; Yalçın hemen atladı “bende geleyim”!
    Hemen geri kalan beş kişiyi buldu(!) amca oğlu, dayı oğlu vs. Tom’a döndüm. Yalçını göstererek, bu da geliyor diyerek elimi kaldırarak çak pozisyonu aldım. Tom ooyeeeh diyerek karşılık verdi. Tom kurulmuş saat gibi Fethiye’den gelene kadar onunla en az yüz kere çak yaptığımız için, elimi havaya her kaldırdığımda o, ne yapacağımı anlıyordu artık!
    Yalçın; sakata gelmeyiz değil mi? Diye sorduğunda “saçmalama, ben araştırmadan hiç şirketten ayrılır mıyım” dedim.
    Kendisine hazırlaması için gerekli evrakların listesini yazdırdım. Üç gün sonra Çatalca’da şirket kapısında sabah saat on’da buluşuruz diyerek oradan arkamıza bakmadan uzaklaştık.
    Aksaray’da, otel “Bern” de, Tom için iki yataklı bir oda tuttum.
    Bütün gece yabancı dil çalıştığımız için! Hiç uyumamıştık. Duş alıp iki saat kadar kestirdik.
    Daha sonra;
    Aksaray’da, laleli yokuşu başındaki bir lokantada yemek yedik. Benim de turist olduğumu düşünen lokanta çalışanlarının fahiş fiyatına karşı çıktığımda “pardon yanlışlık olmuş” dediler!
    Daha sonra laleli yokuşundan yukarı yürüyerek Beyazıt’a geldik. Sahaflar çarşısında Avni dede’ye “merhaba” dedikten sonra; etrafında bol kedileri olan yaşlı, tespih satan ihtiyarın yanı başından içeri girdik.
    Çınar ağaçları altında az küf kokmuş raflardan İngilizce – Türkçe, Türkçe- İngilizce kelime ve hazır cümle çeviri kitabı satın aldım. Bu aşamadan sonra Tom ile iletişim biraz daha kaliteli oldu:))
    Beyazıt meydanından yürüyerek, Çemberli taştan aşağı, Sultanahmet’e indik.
    Topkapı sarayına geldiğimizde bilet fiyatlarındaki çifte standarda halen akıl sır erdiremiyorum. Yerli turist 20 lira yabancı turist 15 lira gibi! Tom’un eline parayı sıkıştırdım ve bileti ona aldırdım.
    Bu arada bahçe içinde bir grup yabancı turist bize doğru geliyordu. Fotoğraf makinemi onlara gösterip bizim resmimizi çekmelerini istediğimde; no no deyip çil yavrusu gibi kaçıştılar;
    Beni yanlış anlamışlardı. Beni seyyar fotoğrafçılar ile karıştırdılar ve onların resmini çekmek istediğimi sandılar. Sonra makineyi Tom’a vererek bu işi ona havale ettim.
    (Yabancı turistleri ne kadar bezdirmişiz bir kez daha anladım, makineyi vereceğim, yerli bir turist o an için maalesef yoktu)
    Tom sonunda turistleri ikna etti. Çil yavrusu gibi kaçan turistler birkaç dakika gülme krizinden sonra bizim resmimizi çektiler.
    Daha sonra Topkapı sarayı içinde Tom’a Osmanlı padişahlarını ve kılıçlarını gösterdim.
    Boğaza kız kulesine bakan yerde resim çekildik.
    Buraya gelirken, hani Laleli de yemek yediğimiz yerde fiyatlara itiraz etmiştim;
    Burada, Topkapı sarayı içinde boğaza bakan, çoğunluğu yabancı turist olan bir kafe'de ise, o lokantanın kola'ya yazdığı paranın on mislini bizden aldılar. İçime evlat acısı gibi oturmuştu bu hareket.
    Şimdi turistler gelmiyormuş daha dün haberlerde duydum. Onlara diyeceğim “Beter olun beterrrrrr” oh be.
    Topkapı sarayından çıktıktan sonra Sirkeciyi gezdik. Daha sonra kapalı çarşıyı gezerken şark sofralarından birinin önünde Tom durdu bana “girelim yemek yiyelim” dedi.
    Ben kendisine önce cebimi sonra klasik hareketimizi yani elimle gırtlağımı göstererek “ben kesiğim” işareti yaptım.
    Ne dediğimi anlamış ve bana gülümsemişti. Kolumdan tutarak beni içeri soktu. Köy ağaları gibi bir köşeye kurulduk.
    Vallahi Tom hesabı ödemez ise tatil sonuna kadar kebapçılığı da öğrenme ihtimalim vardı!
    “Yemekte neler vardı” diye merak edenlere diyeceğim o ki,”neler yoktu ki?” olacaktır.
    Devam edecek…


    50- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–1 (Arşiv)
    51- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi– 2
    52- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–3
    53- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–4-5
    54- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi 6-7
    55- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–8
    56- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi–9
    57- İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi-10
    58- Fethiye, İst. Yol arkadaşım–11
    59- Ege Gezisi - 12
    60- Gezi: Bölüm- 13 (Final)
     
    En son bir moderatör tarafından düzenlenmiş: 2 Kasım 2010
Yükleniyor...

Bu Sayfayı Paylaş